Arkadaşlar başlıktanda anlaşıldığı üzere artık eskiden süre gelen bir deyim olan “Güneş Girmeyen Eve Doktor Girer” meselesi mazi oldu. Şimdilerde güneş giremeyen evi ne yazık ki Doktor kurtaramıyor :). En az Yardımcı Doçent Doktor olması lazım.
İnanmayanlar için ahanda ispatı: Yeni Bahar Dergisi okuyucuları için hiç bir masraftan kaçınmayarak İzmir Şifa Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Ali Saklamaz ile bu konuda röportaj yapmış.
Bakın ne diyor:
İki nimet vardır ki, insanların çoğu bunda aldanmıştır. Sıhhat ve boş vakit.” diyor Allah Resülü, bin 400 sene evvel bugünleri tarif edercesine. Teknolojinin her geçen gün geliştiği 21. yüzyılda keşfedilen her ürün, hayatımızı kolaylaştırsa da kendimiz için ne yeterince vakit ayırabiliyor ne de huzurlu ve sağlıklı bir ömür geçirebiliyoruz.
Zira gelişen teknolojiyle birlikte insanlar evine kapanıyor ve kendisini doğal sağlık kaynaklarından mahrum bırakıyor. Bunların başında da Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin “Allah’ın sekiz İsm-i Azam’ma ayinelik eder.” dediği Güneş geliyor. Rahman’ın Safi ismi de güneşte tecelli eden isimlerden birisi. Öyle ki güneş ışığı insan vücudu için hayati bir önem taşıyan D vitamini için olmazsa olmazlardan. Vücudumuzda doğal olarak bulunan ve 7-dehidrokolesterol isimli maddeyi güneş ışığı önce vitamin D3 olarak bilinen ‘kolekalsiferol’ e dönüştürüyor. Daha sonra vitamin D3, karaciğer ve böbrekler tarafından aktif D vitamini haline getiriliyor.
Masa başı ya da tam gün mesaili çalışma sistemleri sebebiyle güneş ışığından faydalanabileceğimiz saatlerde dışarıya çıkamıyoruz. Hal böyle olunca birçok hastalık riskiyle karşı karşıya kalıyoruz. Hele bir de inancı gereği örtülü olan kadınlar, bahsettiğimiz şartlarda çalışıyorsa vitamin eksikliğinde daha büyük bir risk grubunu oluşturuyor. Oysa uzmanların D vitamini ihtiyacı için önerdiği güneş görme süresi ve güneşin temas edeceği cilt yüzeyi tesettürlü hanımları zorlamayacak derecede makul. İnsan metabolizması için gerekli D vitamininin sentezlemesi için vücudun yüzde 6’sının yani el, yüz ve kolların minimal kızarıklık oluşacak şekilde doğrudan güneş görmesi gerekiyor. Üstelik haftada 4-6 defa ve en az 15 dakika, bunun için yeterli. Yani öğlen aralarında çayımızı güneşli bir yerde içerken, yanında bedava D vitaminini de almış olacağız.
Ev hanımları, yaşlılar ve çocuklar da her gün yarım saat dışarıya çıkarak güneşten faydalanabilir. İzmir Şifa Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Ali Saklamaz, D vitamininin dünya nüfusunun yarısında bulunması gereken düzeyin altında olduğuna dikkatlerimizi çekiyor. Saklamaz, gelişen teknolojiyle insanların kapalı alanlarda daha fazla zaman geçirmesinin bu eksikliği artırdığı kanaatinde. Ona göre en büyük risk gurubunu iyi beslenemeyen ve güneş ışığından yeterince faydalanamayan yaşlılar oluşturuyor.
Devamı…
(Yeni Bahar Dergisi | 21 Haziran 2012 | Sayı: 64)