Gençler Bl2’ye dikkat!
Ufuk Üniversitesi’nde bilişsel bozuklukların tespitine yönelik yapılan araştırma, gençlerdeki konsantrasyon güçlüğü, unutkanlık, halsizlik, uyuma isteği gibi şikayetlerin B12 vitamini eksikliğinden kaynaklandığını ortaya koydu. Vücuttaki B12 eksikligini gidermek için düzenli olarak süt ürünleri, balık, kırmızı et ve yumurta tüketilmesi gerekiyor.
Kategori: Sağlık
Doğum fobisiyle baş edilebilir
Doğum fobisiyle baş edilebilir
Hamile kadınlar bekledikleri minik misafirin özlem ve mutluluğunu tatlı bir telaşla yaşıyor. Fakat bazıları, doğuma kadar olan bu zaman dilimini ‘tokofobi’yle geçiriyor. Yunanca ‘doğum korkusu‘ anlamına gelen tokofobinin belirtileri arasında doğum yapma, doğum esnasında yaşanacak acılar ve sağlık problemlerinden yoğun bir şekilde korkmak yer alıyor.
Hatta pek çok kadın tokofobi yüzünden gebeliğini erteliyor. Yapılan araştırmalara göre kadınlar, bebekleri ya da kendilerinin sağlığına bir şey olacağından, doğumda ölmekten, bebeği kaybetmekten, sağlık ekibinin yarılış ya da eksik çalışmasından korkuyor. Bu korkunun altında ise kişilik yapısı, kaygı düzeyi, çevresel faktörler ve deneyim gibi etkenler yatıyor.
Zira küçük yaştan itibaren arıne, akraba, komşu ve arkadaşların anlattığı korkunç doğum hikayeleri pek çok kadını doğumdan korkar hale getiriyor. Uzman Klinik Psikolog Göksu Telmac, gebelik düşünen kadınlara bu süreci güvendikleri bir kadın doğum uzmanı ile yürütmelerini tavsiye ediyor. Korkunç doğum hikayelerinden ise uzak durmalarını istiyor.
e.kaya@zaman.com.tr
Kadınlarda Fizyolojik (Doğal) Akıntılar – Kadınlarda Fizyolojik (Doğal) Akıntının Nedenleri
Kadınlarda Fizyolojik (Doğal) Akıntılar – Kadınlarda Fizyolojik (Doğal) Akıntının Nedenleri
Kadınların kadın doğum uzmanlarına başvurma sebeplerinden en yaygın olanı vajinal akıntılardır. Evli veya bekar olan kadınlarımızın hiç olmasa yılda bir veya iki kez karşılaştıkları yaşamlarını olumsuz yönde etkileyen akıntıların sebepleri epeyce fazladır. Özellikle genç kızlarda ergenlik dönemlerinde görülen ve daha çok menopoz dönemine girmiş olan kadınlarda görülen akıntılar doğal (fizyolojik), iltihapsız akıntı olarak adlandırılır. Herhangi bir sebebe bağlı olan ve enfeksiyon sonucu ortaya çıkan akıntılar fizyolojik olmayan akıntılardır.
FİZYOLOJİK(DOĞAL) AKINTILAR
Fizyolojik akıntılar, hiçbir nedene bağlı olmadan kendiliğinden meydana gelen doğal akıntılardır. Bu akıntılar genellikle kokusuz ve şeffaftır.Çoğu zaman cinsel ilişki sırasında yanma ve kaşınma ve ağrı gibi sorunlar oluşturmaz. Yalnızca bu akıntıların olumsuz bir yönü diyebileceğimiz devamlılık süresinin 1-2 yıl gibi uzun bir süreyi kapsamasıdır.
Bazı zamanlarda bu akıntıların durumu biraz değişebilir. Özellikle kadınların yumurtlama dönemlerinde biraz daha şiddetli olabilir ve daha da sıvılaşabilir. Hatta çoğu zaman kadınlar iç çamaşırlarının aşırı ıslaklığından endişeli ve şikayetçidir. Kadınların yumurtlama dönemlerinde bu sıvının değişik bir hal alması bu bölgeden spermin rahatlıkla geçip yumurtaya ulaşımını sağlaması içindir.
Adet dönemine giren kadınlarımızın vajinasında koku hissedilebilir ve bugüne kadar gelen akıntının rengi biraz da olsa koyulaşabilir. Bunun nedeni ise; adet görmeye sebep olan hormonların yarattığı etkidir.
Bu tür akıntılarda eğer zaman içerisinde gözle görülür bir artış olursa, yapısında değişiklik meydana gelirse ve enfeksiyondan şüpheleniliyorsa eğer vajinal bir muayene gerekebilir. O zaman hiç beklemeden bir doktora başvurulmalıdır.
Bademcik İltihabı – Bademcik İltihabının Belirtileri
Bademcik İltihabı – Bademcik İltihabının Belirtileri
Bademciklerimiz dilimizin arka tarafında boğazımızın her iki tarafında bulunan bağışıklık sistemimizin düzenli işlemesinde rol oynayan organlarımızdır. Vücudumuza dışarıdan gelen ve vücudumuza bir şekilde yerleşen bakteri ve mikropları tutarak onlarla savaşmaya yardımcı olan lenfosit hücrelerini üretirler.
Lenfositler direk kendileri mikropların ölmesinde yardımcı ya da yardımcı olabilecek maddeler üretirler. Vücudumuza yerleşen birçok virüs ve bakteriler, bazen bademciler ne kadar savaşsa da buna rağmen bu mikroplar tamamen yok olmaz ve çoğalıp iltihaplanmaya yol açarlar.
Bademciklerde büyümeye, bazı durumlarda bademcikler üzerinde iltihap birikmesine sebebiyet verirler. İşte bu duruma bademcik iltihabı denir. Özellikle çocuklarda sık sık görülen bademcik iltihaplanması en çok 5 ile 15 yaş arası çocuklarda ve ilkbahar ve kış mevsimlerinde görülür. 2 yaşından küçük çocuklarda ve 50 yaşından büyük yetişkinlerde bademcik iltihabına rastlanmaz. Bu iltihaplanma burun akması,tükürük ve boğazdan gelen vücut sıvılarıyla, yakın temas yoluyla, solunumla hava yoluyla geçen damlalar yoluyla kişiden kişiye bulaşabilir.
Bademcik iltihabının belirtileri şunlardır:
* Bademciklerin büyümesi şişmesi ve sarımsı iltihap oluşması,
* Boğaz ağrısı,
* Baş ağrısı,
* Kulak ağrısı,
* Yutkunmada zorluk ve ağrı,
* İştahsızlık,
* Ateş, üşüme ve titreme
* Halsizlik,
* Boyundaki lenf bezlerinde ağrı,
* Kötü ağız kokusu başlıca belirtilerdir.
Bademcik iltihabında şiddet mikrobun kuvvetine ve kişinin direncine bağlı olarak değişiklik gösterir.
Çocuklarda ise ayrıca:
- Kusma ve mide bulantısı,
- Karın ağrısı da görülebilir.
Zayıflamaya Çalışırken Saçlarınızdan Olmayın
Diyet yapanlar her gün alınması gereken vitamin ve minerallerde ciddi bir düşüş olması yüzünden saçlarında ciddi sorunlar yaşayabiliyor. Bu sorunların başında da saç dökülmesi geliyor.
Ecz. Dr. Özden Kasımoğulları, diyetlerin beslenme düzenini sarstığını, oysa sağlıklı beslenmenin saçlar için çok önemli olduğuna dikkat çekiyor.
Vitaminlerin veya vücut için gerekli minerallerin uzun süreli eksikliği: saç köklerini dolayısıyla da saçları olumsuz etkiliyor.
Önlem için öncelikle B grubu vitaminlerin bulunduğu tahıl ve süt ürünleri, ayrıca çinko içeren deniz ürünleri, koyu yapraklı sebzeler ve baklagilleri düzenli tüketmek gerekiyor.
Vücuttaki proteinin azalması durumunda saçların döküldüğünü belirten Özden Kasımoğlu, saç bakımında da bitkisel seçeneklerin tercih edilmesini tavsiye ediyor.
Kurdeşen Belirtileri Nelerdir
Kurdeşen Belirtileri
Kurdeşen belirtileri çeşitli şekillerdedir. Normalde kırmızı renkli ve 0.5 ile 1 santimetre arasında değişen kubbe şeklinde birikim oluşturmuş ödemli plaklar şeklinde oluşmaktadır. Daha çok düğüm düğüm yada bakla bakla şeklinde de tarif edilir. Kurdeşen kaşıntılı bir hastalıktır, çok nadiren kaşıntı olmayabilir. Özellikle göz kapaklarında ve dudaklarda şişmeyle beraber kaşıntıdan ziyade yanma ile hissedilir. Kurdeşende ayrıca kabarıklıklar dışında bazen sivilce şeklinde küçük küçük kırmızı kabarıklıklarda olabilir bunlar vucudu tamamen sarabilir tepeden tırnağa gibi değişik formlarda görülmesi mümkündür.
Kurdeşen bulaşıcı olmayan bir hastalık olduğu ortaya çıkmıştır. Döküntülerin yaygın olması kişiden kişiye bulaşacağı gibi bir endişe yaratsa da bir etkisi yoktur. Dokunma ile bulaşma olmaz. Kurdeşen toplumda sık rastlanılan bir hastalıklardan bir tanesidir. Bir oran söyleyecek olursak %20 yani her 100 hastadan 20’si hayatında bir defa ürtiker atağı yani kurdeşen döküntüsü geçirebilir.
Kurdeşenin Tanısı için Hangi Testler Yapılmalı
Kurdeşen tanısı için bir çok test gerekli olabiliyor. Bunların başında Kan Testi geliyor çünkü Kurdeşen hastalığına sebep olan nedenlerden biride başka bir hastalığınız olabilir, bu durum alerjik hastalıklarlada seyredebileceği için mutlaka Emilglobin E dediğimiz alerji değerimizi ölçüyoruz. Ayrıca safrakesesi, troid, hepatit b gibi hastalıklarla birlikte olduğu için bunlara yönelik testlerde yapılmaktadır. Kansızlık, Demir Eksikliği anemisi ve romotoid artrid gibi durumlar Kurdeşene çok sık sebep olduğu için bu konuda tahliller yapılmaktadır.
Kurdeşen döküntüleri başladığı an, mutlaka doktorunuza en kısa zamanda başvurun. Çünkü Kurdeşen genellikle alerji potansiyeli çok yüksek bir etkenle ortaya çıktığı için bazen bütün yüzünüzü ani bir şekilde kaplayıp, boğazınızda ödem oluşmasına yol açabilir. Bu durum bazen çok tehlikeli sonuçlar doğurabilir bu sebeple döküntüler başladığında doktora gidilmelidir.
Kurdeşen Tedavi Yöntemi
Kurdeşen Akut yada Kronik bakımından çeşitli tedavi yöntemleri uygulanarak müdahale edilir. Akut urtiker olduğunda mutlaka ilk hastahaneye başvurup Acil yardım alınmalıdır. Akut Kurdeşen Genellikle kısa süreli olduğu için tedavide kısa süreli olmaktadır. Ama uzun kronik olarak bilinen urtiker bir oluşuma dönüşüm varsa tedavi çok daha uzun süreli olarak yapılabilir. Kurdeşen hastalığında ilk olarak bu hastalığı tetikleyen bir hastalık olup olmadığı araştırılıp bu doğrultuda yapılacak tedavi planlanmaktadır. Kurdeşen hastalığında yapılan araştırmalrda herhangi bir tetikleyici sebep bulunamazsa ki bu duruma rastlanılmakta, o zaman İdyopatik Urtiker olarak adlandırılan daha fazla tedaviye ihtiyaç duyulan sembtomların baskılanması yöntemi gibi bir tedavi süreci başlatılabilir.
Kadınlarda Ağrı Daha Şiddetli Oluyor
Kadınlar bazı ağrıları erkeklerden daha şiddetli hissediyor. Stanford Üniversitesi’nde yapılan yeni bir araştırma, aynı rahatsızlıktan muzdarip olsalar bile, kadınların canının erkeklerden daha fazla yandığını ortaya koyuyor.
11bin hastanın ağrı seviyelerinin ölçüldüğü araştırmada, kadınların bildirdikleri ağrı, erkeklere kıyasla daha şiddetli çıktı.
Kadınlar sırt ağrısı için 6,3, erkekler 5,3 puan verirken eklem ya da romatizma ağrılarında kadınlar 6,00, erkekler 4,93 puan verdi.
Genel olarak kadınlar basınç ya da elektrik uyanlarından daha fazla etkileniyor. Isı kaynaklı ağrılara karşı ise daha dayanıklılar.
Bu farkın nedenine dair hiçbir ipucu bulunmasa da erkeklerin daha ‘sabırlı’ olmaya teşvik edilmesi gerektiği belirtiliyor. Araştırmaya göre yeni tıbbi çalışmaların, kadınların erkeklerden daha fazla kronik ağrı çekip çekmediğini göz önüne alarak cinsiyet ayrımı yapması gerekiyor.
D Vitamini Eksikliği
İki nimet vardır ki, insanların çoğu bunda aldanmıştır. Sıhhat ve boş vakit.” diyor Allah Resülü, bin 400 sene evvel bugünleri tarif edercesine. Teknolojinin her geçen gün geliştiği 21. yüzyılda keşfedilen her ürün, hayatımızı kolaylaştırsa da kendimiz için ne yeterince vakit ayırabiliyor ne de huzurlu ve sağlıklı bir ömür geçirebiliyoruz.
Zira gelişen teknolojiyle birlikte insanlar evine kapanıyor ve kendisini doğal Sağlık kaynaklarından mahrum bırakıyor. Bunların başında da Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin “Allah’ın sekiz İsm-i Azam’ına ayinelik eder.” dediği Güneş geliyor. Rahman’ın Safi ismi de güneşte tecelli eden isimlerden birisi. Öyle ki güneş ışığı insan vücudu için hayati bir önem taşıyan D vitamini için olmazsa olmazlardan. Vücudumuzda doğal olarak bulunan ve 7-dehidrokolesterol isimli maddeyi güneş ışığı önce vitamin D3 olarak bilinen ‘kolekalsiferol’e dönüştürüyor.
Daha sonra vitamin D3, karaciğer ve böbrekler tarafından aktif D vitamini haline getiriliyor. Masa başı ya da tam gün mesaili çalışma sistemleri sebebiyle güneş ışığından faydalanabileceğimiz saatlerde dışarıya çıkamıyoruz. Hal böyle olunca birçok hastalık riskiyle karşı karşıya kalıyoruz. Hele bir de inancı gereği örtülü olan kadınlar, bahsettiğimiz şartlarda çalışıyorsa vitamini Eksikliğinde daha büyük bir risk grubunu oluşturuyor. Oysa uzmanların D vitamini ihtiyacı için önerdiği güneş görme süresi ve güneşin temas edeceği cilt yüzeyi tesettürlü hanımları zorlamayacak derecede makul. İnsan metabolizması için gerekli D vitamininin sentezlemesi için vücudun yüzde 6’sırıın yani el, yüz ve kolların minimal kızarıklık oluşacak şekilde doğrudan güneş görmesi gerekiyor. Üstelik haftada 4-6 defa ve en az 15 dakika, bunun için yeterli.
Yani öğlen aralarında çayımızı güneşli bir yerde içerken, yanında bedava D vitaminini de almış olacağız. Ev hanımları, yaşlılar ve çocuklar da her gün yarım saat dışarıya çıkarak güneşten faydalanabilir. İzmir Şifa Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Ali Saklamaz, D vitamininin dünya nüfusunun yarısında bulunması gereken düzeyin altında olduğuna dikkatlerimizi çekiyor. Saklamaz, gelişen teknolojiyle insanların kapalı alanlarda daha fazla zaman geçirmesinin bu eksikliği artırdığı kanaatinde. Ona göre en büyük risk gurubunu iyi beslenemeyen ve güneş ışığından yeterince faydalanamayan yaşlılar oluşturuyor.
Bunları sırasıyla evde kapalı kalan kadınlar, çocuklar ile bütün vücudunu ve yüzünü kapatacak şekilde örtünenler takip ediyor. Tam da bu noktada eşinde uzun süre yorgunluk, kas ve Kemik Ağrıları ve halsizlik gibi şikayetler gözleyen Göz Doktoru Yaşar Sakarya’nın sözlerine kulak kabartmakta fayda var. Sakarya, eşiyle romotolojiden ortopedi ve fizik tedaviye kadar birçok alandaki doktorla görüşmesine karşın doğru teşhise bir türlü ulaşamamış, Şikayetlerin gerçek sebebi ise yaptırdıkları 25 OH Vitamin D3 testi ile ortaya çıkmış.Yani başörtülü olan ve doktor olduğu için kapalı bir rnekanda mesaisini geçiren eşinde, yeterince güneş ışığı alamadığından D Vitamini Eksikliği ortaya çıkmış. Sakarya, “Tesettürlü olan hastalarına eşimdeki şikayetlerden herhangi birinin olup olmadığım soruyorum.
Genelde birçoğunda benzer şikayetler var. Hemen onları D Vitamini Eksikliği testi yaptırmaya yönlendiriyorum. Maalesef birçoğunda da bu vitamin eksik çıkıyor.”uyarısında bulunmayı da ihmal etmiyor. İnsanda D vitamini düzeyi, mevsimsel, ırksal ve cilt rengi gibi özelliklere göre değişiyor. Endokrinoloji uzmanı Saklamaz, güneş ışığı dışında balık yağı, somon balığı, karides, yumurta sarısı, karaciğer, peynir, süt ve süt ürünleriyle de bu ihtiyacın giderilebileceği müjdesini veriyor. Zira bu besinlerden alınan D3 ve vitamin ekleri ile alınan D2’nin karaciğer ve böbrekte aktivasyonu sonrası aktif D vitamini oluşuyor. Saklamaz, tesettürlü bayanların daha çok D Vitamini Eksikliği çekmesi konusunda ise “Bunun olması için tesettürlü bayanların D vitamini içeren besinleri de az tüketiyor olması lazım. Eğer güneş ışığından yeterince faydalanılamıyorsa, en azından günlük 400 ünite D vitamini almak faydalı olacaktır.” tavsiyesinde bulunuyor.
D Vitamini Eksikliğinin Belirtileri
Genç-yaşlı pek çoğumuz, yorgunluk, stres, kas ve kemik ağrılarından şikayetçiyiz. Aslında tüm bu sağlık sorunlarının basit bir çözümü var: Yoğun iş mesaisine yarım saat güneş molası vermek.
Yetişkinlerde: Kemik ve kas ağrıları, nefes alırken göğüs kafesinde ağrı, sık sık grip olma, çabuk yorulma, saçlarda dökülme ve beyazlama. kolay kilo alma, kilo verememe, kan şekerinde yükselme, doymama hissi, depresyon hali, doğumdan sonra eski sağlığına kavuşamama, kaburga, omurganın alt kısım, leğen kemiği ve bacaklarda ağrı, kas zayıflığı ve kramp, kemiklerin kolay kırılması.
Çocuklarda: çarpık bacaklar, kemik veya eklem yerlerinde şekil bozuklukları, diş gelişiminde gerilik, kaslarda zayıflık,halsizlik, yorgunluk.
D Vitamini Eksikliği kendisini kemiklerdeki gelişim bozukluğu, kaslarda zayıflık, halsizlik ve yorgunluk şeklinde gösteriyor. İzmir Şifa Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Ali Saklamaz,’ın verdiği bilgiye göre D Vitamini Eksikliği osteoporozdan raşitizme, osteomalaziden kansere, kemik ve diş gelişimi bozukluklarından MS gibi bağışıklık sistemi hastalıklarına kadar birçok Sağlık sorununa yol açıyor.
Bunları engellemek için özellikle 20’li yaşlara kadar çocukların dengeli beslenmesi, güneşten yararlanması, spor yapmaları için ailelerin imkanlarını zorlaması gerekiyor. Zaman zaman D Vitamini ile kalsiyumun testi yaptırılarak kontrol edilmesi, eksikse besin veya tıbbi yöntemlerle desteklenmesi şart.
Yeterli D Vitamini alım miktarı yetişkinler için günlük 400 ünite iken 70 yaş üzeri için bu miktar 800 üniteyle birlikte bin 200 miligram kalsiyumdan oluşuyor. Sağlıklı bir ömür için güneşe her gün 15 dakika vakit ayırmak, gençliğimizde vücudumuza kuvvet, yaşlılığımızda dizimize derman olabilir. Zira zinde bir vücut için D Vitamini olmazsa olmazlardan.
Ağız Kokusundan Korunmanın Pratik Yolu
Kişinin hem kendisini hem de çevresini rahatsız eden Ağız Kokusu, tükettiğimiz gıdalardan kaynaklandığı gibi bazı hastalıkların da habercisi olabiliyor. Diş hekimi Alper Çıldır, Ağız Kokusundan kurtulmak için 10 öneride bulunuyor. Buna göre kahvaltı sonrası ve yatmadan önce dişleri fırçalayarak dişlerin ve dişetlerinin korunması şart. Ağızda bulunan protez ve köprülerin düzenli aralıklarla kontrol ettirilmesi gerekiyor. Sakız çiğnemek tükürük akış hızını artırarak kokuyu önlüyor. Daha fazla su tüketimi Ağız Kokusu ile mücadelede işe yarayabiliyor. Hastalık ya da farklı sebeplerle burun tıkalı olarak uyumak ağzı kurutuyor. Burnu açarak uyumakta fayda var. Basit şeker tüketimini azaltmak diş çürüklerine ve dolayısıyla kokulara engel. Lokmaların iyi çiğnenmesi ağızda yemek parçası kalma olasılığını düşürdüğünden koku oluşumunu azaltıyor. Peynir ve tarçın tüketmek, diş ipi kullanmak ve en önemlisi sigara içmemek Ağız Kokusunu önlemede etkin rol oynuyor.