Sinema,dünü yeniden kurgulayan, geleceği hayal ettiren büyülü bir düny,adır. Hic
vakit kaybetmeyin. Bu dünyaya gitmek icin bir bilet, yanınıza bir arkadaş, bir
kutu da mısır alın ve arkanıza yaslanın..
Günümüzde sinema filmlerinde 1saniyede 24 kare görüntü gösteriliyor. Sinemanın ilk yıllarında çekilen sessiz filmlerde ise 1 saniyede ancak 16 kare görüntü gösterilebilmekteydi. Sessiz filmlerin bugünkü gelişmiş aygıtlarla gösterildiğinde figürlerin çok hızlı hareket etmeleri de bundan kaynaklanıyor.
insan gözü, bir perde üzerinde belirli bir hızla art arda yansıtılan film karelerini ya da bir resim çizilmiş kitap sayfalarının hızla çevrilmesiyle görüntüleri, kesintisizmiş gibi algılar. Beyin gözün ağ tabakası üzerine düşen görüntüyü, görüntü yok olduktan sonra kısa bir süre daha saklar.
Ağ tabakadaki yansıma gerçekte göründüğü süreden daha uzun bir süre algılandığından bir cismin görüntüsü kaybolamadan öbür cismin görüntüsü ağ tabakaya düşerse, film karelerinden göze yansıyan her görüntü bir birinin devamı olarak, yani hareket ediyormuş gibi algılanır. İşte gözün bu özelliğinin bilinmesi sinema sanatının temel etkeni olmuştur.
Uzmanlık alanı video-art olan ve sinema sektöründe editörlük, yönetmenlik, yazarlık gibi pek çok alanda başarılı ürünler ortaya koyan Ege Berensel, sinema tarihine ilişkin ilginç hikayeleri ve tarihi bilgileri bizlerle paylaştı.
Sinemanın ortaya çıkma ihtiyacını nasıl yorumluyorsunuz?
Hans Richter’ın “Struggle for the Film” kitabından bir hikaye anlatayım. “Batılı bir seyyah, 1923’te, yanında bir sinema projektöru bir de çok eski bir film ile Mardin’in en yoksul semtine yerleşir, Geceleri evinin duvarından bu filmi defalarca gösterir. Hiç seyirci sıkıntısı yasamaz, hatta bazı kişilerin filmi defalarca izlediğini fark eder. 8ir gün yanlışlıkla son makarayı ilkiyle karıştırır, hiç kimse bundan şikayet etmez. Bizim seyyahın ilgisini çeker, tüm makaraların sıralarını karıştırarak gösterime devam eder. “Artık hepsi de birbirinden farklı bir sürü film olur … Kimsenin neden bundan rahatsız olmadığını en yaşlı müşterisine sorar. Ortaya çıkar ki, makaraların doğru sıralanmasında bile filmin olay akışını, konusunu, anlamamışlardır. Belli ki insanlar sinemaya sadece dört nala giden atlar ve koşturan çocuklar gördükleri için gitmişlerdi …
Sinemanın icadını tetikleyen unsur nedir?
Sinema tam olarak, bir tek kişi tarafından değil, farklı zamanlarda, farklı kişilerin aynı prensip doğrultusunda yaptıkları çalışmalar sayesinde doğmuştur. Heykeltıraş Rodin’in “Atlar koşarken, dört ayağı da havada kalır mı?” sorusunu, çoklu kameralar kullanarak çektiği fotoğraflarla doğrulayan Eadweard Muybridge bu alanda iyi bir başlangıç yapmış diyebiliriz.
Bizim tarihimizde sinema öncesi alanda çalışmalar var mı?
Elbette var. Örneğin Levni Sair Vehbi’nin 1920’de III. Ahmet’in şehzadelerinin sünnet düğünlerini anlatan Surnamesi’ni resmeder. Osmanlı minyatür geleneğinde hareketli imajın ilk ortaya çıkışıdır bu. Padişah III. Ahmet her minyatürün üst kısmına yerleştirilir ve önünden çeşitli meslek erbapları, hünerli kişiler, fişek ustaları geçerken sayfalar çevrildikçe bir hareket oluşmuş olur.